( Veda tarihi:1 Haziran 2016)
Hüseyn Özbay, Gazı üniversitesi emekli profesöru
Elveda büyük yazarımız elveda!
Eyvah Erkin Vahidov”u da kaybettik. Kutup yıldızlarımız, çolpanlarımız terkidiyar ediyor.Nesiller kesiliyor. Şiir dünyası yalnızca Özbekistan’ın değil bütün Türk âleminin neoklasik bir yazarını, şiirin büyük ustasını sonsuz hayata uğurladı. Telafisi zor bir kayıp bu. Vedanın hüznüne çaresizliğimizin acısı da ekleniyor. Şair ölüyor ve onun tarzı da ölüyor. Yerine birileri yetişmezse işte o zaman bir nesil ölüyor demektir. Şairin sonu gibi şiirin de sonu oluyor böylece. Nevâî, Fuzûlî klasik tarzının çağımızdaki en büyük temsilcisini, neoklasik şairini altın kalemini yitirmek acılarımızı, şiirsel garipliğimizi artırıyor.
Bir âlimin ölümü bir âlemin ölümüdür gerçekten de.
Erkin Vahidov’un inanılmaz genişlikte ve derinlikte bir şiir evreni vardı. Çağımızda bin bir kelime ve kavramla dilin en uzak varoşlarına gidip her nesneye, her kaygıya, her saadete, her güzelliğe, her zamana adeta damga vurdu. Yaşadıklarını ve yaşamak istediklerini şiirin en ince merceklerinden geçirip hassas bir radar gibi kaydetti o. Sürgün edilen güzellikleri geri getirdi; tarihin, hakikatin, medeniyetin, ahde vefanın büyük sözcüsü oldu.
Sadece neoklasik bir şiirin yapay estetiğinden haz almadık aynı zamanda onun büyük kavram evrenini de hissettik. Şiirlerinden bazılarının sadece başlıklarına bakmakla bile onun “şiir evreni”nin ne kadar büyük ve derinliğinin ne kadar ummanca olduğunu anlayabiliriz:
Dağ ile Sohbet, Alçakgönüllülük Hakkında, Mecnuntal(Salkımsöğüt),Bulak( pınar), Sevgi, Yollar, Ana Toprak, Ülke, Şiir Hakkında Şiir, Şâir Ömrü, Semerkant Gecesi, Ayrılık Hakkında, Kimi Etmez Bu Gönül Şeyda, Mayıs Şiiri, Ağrı Tepesi, Fuzûlî Heykeli Karşısında, Benim Yıldızım, Harezm Kavunu, Sadakat, İnsaniyet Tarihi, Yıldız, Şiir ve Satranç, Sönen Yıldızlar, Semerkand, Hicran Yılı, Hayal, Gençliğim, Kalem, Yine Kaleme, Yer ve Feza, Hâfız’a, Zaman, Şiir Aziz Âlemara, Sevgi, Güller Bezmi, Tan Gazeli, Aşk İstilası, Lale, Közgü(Ayna) Kuyaş(Güneş) İzhar-ı Aşk, Özbeğim, Fuzûlî Gazeline Muhammes beşleme), Babür Gazeline Muhammes, Vatandan Yahşı Yâr Olmaz, Yıldızların Ziyası, Güneş meskeni, Kuyaş Batar, Kara Deniz, Balalıkdan, Tan Atınca, Akşam, Hicran, Çadırda Yazılan Destan ( Büyük Taşkent depremi hakkında), Geçmiş Günlerim, Şiiriyat, , Yıldızlar Deryası, Bahar, Şâir, Kazak Şairlerine(Abay,Cambıl,Cumabülbül, Olcas) Vefa, Özbekistan, Diri Seyyareler, Altın Şuleler, İnsan, Ana Dilim Ölmez, Genç Şâirlere, Yalnızlık İsteği, Aruz ve Parmak, AlişirNevaî Gemisi, Unutuş Türküsü, Afgan Şâirlerine, Gaflet, Ruhlar İsyanı, Ebediyet Hakkında, İsyan Türküsü,Piyale,İsyan Şiiri, Şairin Söylediği, Azadlık, Zâhidler ve Ârifler Hakkında Rivayet, Muhabbetle,SevgiAteşi,Nevâî Gazeline Muhammes, Bahar Müstezatı, Affet Ya Rab! Şiiriyat, Bende Var Aşk İçre Gam, Eski Hamam Eski Tas,Derddaşlık, Düşünen İnsan, Dânışkışlak Lâtifeleri,(Matmusa şiirleri) Türkistan Bir Vatan Bir, Gel Ey Babür Vatana, Özbek Nevâî’yı Okumazsa, Kâbetullah.
Duyarlı, ilhamlı, ilimli, zamanlı, tarihli, insanlı,Özbekli, Türkistanlıydı şiiri. Rauf Parfi’den sonra onun bıraktığı boşlukta da havasız kalacağız tabii. Zamanımızın ve dünyanın onun sesine haykırışına büyük ihtiyacı vardı. Bir değerler kaosu yaşıyoruz, çünkü. Maziyi algılamadığımız için zamanımızı da teğet geçiyoruz. Oysa o kelimelerle tarihe iniyordu. Her bir kelime ve ibare zamana, tarihe ve insana inen bir merdiven basamağıydı sanki. Şiirinde yakaladığı derinliği aynı zamanda genişliğe çevirmesini bildi o. Yani o hem genişçe zamanını yaşadı ve algıladı hem de tarihin ve medeniyetin derinliklerine indi.Bu iki zamanı ve uzamı birleştirip az görünür bir “hem hem”le şiirinin tayy-i zamanını yaşadı.Zamanın bütün serencamlarına açıldığı gibi tarihin ve insanlığın şerhini yaptı onun şiiri.
Bir teşrih şiiriydi onunki. İlhamla genişleyen estetik bir icat, zamanda kayan bir seyyareydi sanki. Sabit u seyyareydi dediği gibi.
Sovyet’te içine biriktirdiği “ erkin vatan”hasreti, müstakil Özbekistan’la mutluluğa edince ismiyle müsemma olan bu büyük şair, yeni “milat”ını şöyle ilan ediyordu:
……………
Yaşın kaç diye sormayınız
dostlar ve gönüldaşlar
Erkin vatan yaşım benim
Yaşımın hesabıdır (Bağışlav)
Onun büyük, derin insanî tavrını bütün şiirlerinde görüyoruz. O Özbek”i, insanı, hayatı ve dünyayı bir gördü. İndirgemeci, parçalayıcı değil bütün baktı. Bütün şiirlerinden sızan insancıllık onun İnsan adlı şiirinde felsefi ve zamani derinliğe ulaştı. “ İnson o’zing” dedi. Sen insansın diye seslendi. Burada yazarı Mevlana,Yunus Emre, Nevai, Gandi, Konfüçyüs, Şeyh Galip seviyesinde görüyoruz. Sözün ve anlamın en uç noktalarına gitti bu şiiriyle ErkinVahidov .
Sâbit u seyyârede/ İnsan özüng, insan özüng/ Mülk-i âlem içre bir/ hakan özüng, insan özüng mısralarıyla başlar insan destanı.
Onun için insan, bu dünyada hem misafir hem de ev sahibidir.Gerçekten de “bezmielest”ten beri dünyada misafiriz ama aynı zamanda da bu harika mekanın sahibiyiz. Kuantumun “ hem hem mantığı” da bunu teyit eder. Bu dünyada mülk sahibiyiz doğru ama aynı zamanda “bezm-i elest”en kopup burada yârden ayrı gurbette bir mihmanız:
Bu yaruk dünya nedür/ Kâşânedür virânedür/Senge mehmanhanedür/ Mehmân özüng mezbân özüng.
Bu büyük şiirde Erkin Vahidov ,,eşref –i mahlukat olan insana yalnızca yaradılışındaki yücelik vasfıyla bakmaz aynı zamanda onun nasıl tezatlar içinde savrulduğunu da anlatır. Aşağıda şiirden seçtiğimiz insanla ilgili vasıflandırmalar bunu bize açıkça gösteriyor:
“ Hakan özüng, sultan özüng/ Kervan özüng serbân özüng/ bağbân özüng, pâspân özüng/ mehmân özüng, mezbân özüng/Ul yan özüng, bul yan özüng/ fettân özüng, kurbân özüng/ şeytân özüng, gilmân özüng/ nâdân özün huşhân özüng/ sırtlan özüng, cayrân özüng/sersan özüng, gerdan özüng/ cevlân özüng, uryân özüng/ handân özüng, giryân özüng/ erkân özüng,virân özüng/ hayrân özüng, hayrân özüng/ tufân özüng, tuğyân özüng/ kâmrân özüng yeksân özüng/ armân özüng, uygan özüng/ oğlan özüng, dermân özüng,/peykân özüng, kalkan özüng/bostân özüng, rizvân özüng/ dâstân özüng, devân özüng/ biyrân özüng, nâdân özüng.
Aytmatov ,Gün Uzar Yüz Yıl Olur adlı etkili romanında uzaya çıkan kahramanını orada bırakır, dünyaya geri dönmek istemez o insan. Kassandra Damgasın’da da çocuklar dünyaya gelmek istemezler de annelerinin yüzüne acı bir damga vurdururlar. Dünyanın bozulduğunu gösteren bu işaret bir nevi paralel bir dünyada mizantropidir. Kırgızların aksakal şairi Süyünbay Eraliyev de “Culduzlarga Sayakat”(Yıldızlara Seyahat) poeminde uzay huzurunu işaret eder. Dünya Şiir Formu’nun kurucularından biri olan rahmetli Osman Türkay da “ Uzay Şairi” olarak tanındı. Onun Besmele adlı şiirinde bu semaya sığınış harika anlatılır.
Erkin Vahidov da Kozmonot ve Şair şiirinde evrenini uzaya kadar genişletir. Ülkesini ve dünyayı çok seven şair elbette uzaya fırlatılan araçların dünyamızı daha da güzelleştirmek için değil de oradan dünyamıza hâkim olmak ve bunun için de güç gösterisi olarak yapılan bu uçuşları istemez. Şiirinin derin yapısında bu var. Eğer uçarsa yanına alacağı şeyleri sıralar. Burada yazarımızın büyük aşkını, vatan ve dünya severliğini, halkın ve milletine ne kadar bağlı olduğunu görürüz. Bakın yanında neleri istiyor şairimiz:
Kozmonot ve Şair
Söyle şair uçar olsan/Fezalara/Göçer olsan, Ay’a, Ülker ve Zühreler’e/Yol için yerden yanına neleri alırdın?/Uçar olsam eğer sınırsız fezalara/Göçer olsam Ay’a, Ülker ve Zühreler’e /Ana Yer(vatan)den bir avuç toprak alırdım/Alırdım lale, nergis, sünbüllerden/Oyun kuşları, sakilerden/ve bülbüllerden/Çamların yaprağından alırdım/Salkım söğütlerin budağından alırdım./Tiyanşan’ın kara gözlü ahuları/Çimenlerde bal arayan arıları
……….
Söyle şair sınır yok isteklerine/Uçar olsan yoldaş yüreğine /Ana Yer’den neleri alırdın?/Söyleyiversem sınırı yok dileklerimin/Uçar olsam yoldaş edip yüreğime/Ana Yer’in muhabbetini alırdım/Güzel ülkemin tabiatını alırdım/Alırdım baharını, kışını güzünü yazını/Alırdım ırmakların avazını/Sohbetlerin neşesini alırdım/Şuh kızların gülüşünü alırdım/Ezgilerin en dilberini en sazını/Nevâsını, gülyârini, şehnâzını,/Alır idim çependâzın ve beyâtını/Hâfızların tan vaktinde söyledikleri münacatı/Nevâi’ninFuzûlî’nin şiirlerini/Alırdım alırdım ben hepsini/Bunlarsız ben uçmaya hiç razı değilim/Fezalara göçmeye hiç razı değilim.
Vaz geçemeyeceği değerlerle yaşar şairimiz. Vatan sevgisi kuru bir sevgi değildir onda. Bu şiirin ruhunda bütünüyle Erkin Vahidov saklıdır.
Dilinin âşığıdır o. Dili basit ve yüzeyden görmez. Derinlemesine kültürel ve tarihsel boyutlara gider.Her dil muhteremdir. Kelebek kanadı gibi diller rengarenktir. Bütün diller büyük yazarlarıyla tarihe ve zamana damga vurmuşlardır. Diller yok olacak ve sadece bir dil kalacak diyenlere karşı bütün büyük yazarları ayaklandıran şu harika şiir korosunu kurar ve haykırır şairimiz:
Ana Tilim Ölmeydi
Hâtip dedi/Kader bu/Bu evrensel irade/Diller yok olur bütün/Bir dil kalır dünyada./Ey hatip in aşağa
Bu söz çıktı nereden/Nevai ile Puşkin/ kalkıp geldi kabirden/Kimi gazap/Kimi hayret içinde/Çıkkıp geldiler katar katar/Dante/Şiller/ Ve Bayron/Firdevsi/Balzak/Tagor/Bu iddiayı bırak birader/Senin dediğin olmaz/Hepsi haykırdı beraber/Ana dilim ölmez/Hey bu nasıl bir akide/Elinde/Elinde mümarek kadeh/Güzel farsça hakkında/Rubaî söyledi Hayyam
İhtiraslı âteşdil/Beranj sordu nâlân/Nasıl olacak da Fransizca/Yok olacak bir zaman?
Neruda, Lorka kalkıp durdu/Servantes’in yanına/Kim kast edip tığ vurdu/ Ana dilimin canına?
Fuzûlî yandı:/Âzer/Dili gül gibi solmaz/Hepsi haykırdı beraber/Ana dilim ölmez!
Kelebek gibi rengarenk/Olsun diye sanat ve diller/Asırlarca kıldık cenk/Ukde yaptık bin yıllar
Kıymetini kaybetsin mi/Dillerdeki güzellik/Heyhat yok olur o zaman/Kabirlerdeki sohbet.
Faust yandı gürüldeyerek/“Hamse” ateşe tutuştu/Bu seda cihan boyunca/Yayıldı dağlar aştı
Bu sedâ yankılanır her zaman/Asla sona ermez/Âlem haykırır/Hiçbir zaman/Ana dilim ölmez! (1976)
Kaside klasik edebiyatta bilindiği gibi şahıslara yazılırdı. Erkin Vahidov da Namık Kemal’in hürriyet için yazdığı “ Hürriyet Kasidesi” gibi kendi milleti, Özbek’i için kaside yazdı. Onun Özbegim şiiri bir milletin kültürünü, tarihini, bütün özelliklerini ,hayranlıkla dile getirir. Özbek’in binlerce yılın içinde saklı tarihi vardır(Tarixingdir ming asrlar/ İçre pinhân Özbeğim), Ona Pamir ve aksaçlı Tiyanşan dağları denktir( Sana denkdaş Pamir/ Aksaç Tiyanşan Özbeğim) Efrasiyap ve Orhun Yazıtı şahit olsun, Kadim tarihin akışında, biricik mercandır Özbek. O El Birûnî, El Harezmî, El Farabî evladındandır.Aslı nesli belki Uzluk belki de Tarhan’dır, Özbek’in.
Bu büyük şiirin son beyitlerinde Vahidov şunları söyler:
Ben büyük yurt oğluyumdur/ Ben beşer evladıyım/ Fakat önce sana olsam/ Sâdık evlat Özbeğim/ Bana Puşkin bana Bayron bir dünyadır/ Lakin Nevâî gibi atam var/ Göğsüm göklerde Özbeğim
Ve şiiri şu mısraalarla bitirir:
Bu kasidem sana halkım/ ak süt ve tuz hürmeti/ Erkin oğlunum kabul et/ Özbekistan Özbeğim.
Erkin Vahidov vatanını sevmekle kalmaz. Varlık âlemine, evrene ve uzaya da hayrandır.. Onun en yüce aşklarından biri de Türkistan sevdasıdır. Buradan büyük birlik şuuruna , Turan’a kadar gider o. Özbekistan, Türkistan ve Turan onun ruhudur. Burada merhum Rauf Parfi ile aynı duygu ve idealde birleşir. Bakınız Türkistan Pazarını nasıl kuruyor büyük şairimiz?
Bir dükkân kurmak gerek ki/Maksadı satmak değil/ İki ayda zengin olayım deyip/ Halkı aldatmak değil (Ergeş Uçkun)
Ünlü Uygur yazarı ve aydını merhum Ergeş Uçkun’unun bu sözlerini spot yapar Vahidov şöyle devam eder:
Bir Pazar arzu ederiz/ Adı Türkistan olur/ Doğu ve batı elinde/ Şöhreti destan olur/ O Pazar içinde bütün/ cihan ehli misafir olur/ Özbek Türkmen Tacik/ Kırgız Kazak ev sahibi olur/ bir kere seyreden insan/ Lâl olur hayran olur.
O Brodvey sokağında/ Ya da Bruklen yanında/Şubesi Londra, Paris’in/Merkezi meydanında/ Eğer nasipse gezeriz/ Dehli Türkistanında/Söğüt altı çayhanesi ve/Çayhane sofrasında/ Babür’ün sevdiği Kavun ve şirmay ekmeği olur.
Ne olur tezgâhlarda/ İpek ve kadife/Çelik bıçak Buhara malı/ Atlas ve Türkmen kilimi/ Beyaz Kırgız kalpağı/Tacikî altın işlemeli, doppi de/ Akmolla malı yün çapan/ Can rahatı güzel libas/ Bütün dillerde Nevâî/ şiirinden divan olur.
Gelse ki Hint’ir, Çin’dir/ İyi niyetler ile/ Bir piyale çay içiririz/ Hoş nezaket ile/ Birbirine bakmaz halk/ Kin ve düşmanlık ile/ Var mesel ki hem ziyaret/Hem ticaret ile/ İnşallah gitmek ve gelmek yine nasip olur.
Olmayacak şey midir biz başlasak/ Büyüse günden güne Pazar/ Yanımıza Kafkas ve Baltık gelip sıralansa/ Aksa Hadsan yanında /Taşkın ve dalgalı Tuna/ O zaman bu cihanda kim bahtiyardır?/Tabii ki gönlü geniş olanlar/ Asalında maksat Pazar değil/ Dostlar için imkân olur.
Bu niyet gerçektir/ Demeyin şairane hayal/ İki yüce vatan için/ Böyle pazardan ne melâl/ Menfaatten önce dostluk/ Sonra alışveriş olur helal/ şiir ve sanat ehline yok/ Ezgi ve koşuktan başka mal/Bizim için orası / Çardak ve eyvan olur.
Bir muhammes yazdı Erkin/ Şair Uçkun’a cevap/ Biz niyet ettik, bu niyet/ güzel ve naziktir/ Her zaman şairin nidası/ Âlem ehline hitaptır/ Bu dünya pazarında halklar ve milletler çoktur/ Bin bir çiçekten o sanki/ Bir bütün bostan olur.
Türkistan bir vatan bir, diyerek büyük Türkistan’ı düşünür o. Bu Türkistan imaji önemlidir. Ahmet Yesevi’ye hürmeten onun defnedildiği Yesi şehrine Hazret-i Türkistan denmişti.Sovyet döneminde bu ibaredeki “hazret” kelimesi kaldırıldı ve küçük Yesi beldesine Türkistan dendi. Sovyet dönemi yetişen nesiller Türkistan denince Yesi’yi bildiler. Bu bilgi ve algı da büyük Türkistan imajını küçülttü ve hatta yok etti. İşte bu şiirinde Erkin Vahidof Türkistan’a itibarını iade eder:
Kadim ana bu toprak/Türkistan bir vatan bir/ Bize candan aziz/Türkistan bir vatan bir.
Birûnî’nin yâdı var/ Yesevî’nin feryadı var/ Qaşkarî icadı var/ Türkistan bir vatan bir.
……….
Tacik’tir Ulu Pamir’im/ Türkmendir bir damarım/ Kırgız Kazak kardeşim/ Türkistan bir vatan bir.
Mustafa Öokay’ın canı/ Çolpan’ın şehit kanı/ Kadirî’nın arzusu/ Türkistan bir vatan bir
Ana yurda kulak tut/ Nidâlar olmaz unut/ Ruhlar söyler: Ana Yurt/ Türkistan bir vatan bir.
O sadece, tezli tezsiz, neoklasik, lirik ,epik şiir yazmadı aynı zamanda mizahî, satirik tarzın da büyük temsilcisiydi. Sadece Matmutsa kişiliğinde geliştirdiği ironiler bile bize onun bu karakterini gösterebilir. Çaydanlık ile piyale(bardak) arasındaki ilişkiyi anlatan şiiri de klasik edebiyatlarımızın en yüksek yerine oturacak bir kıymettir.
Bu büyük şairimizin önünde hürmetle eğiliyor, Özbekistan’a ve bütün Türklük dünyasına başsağlığı diliyorum.
Mekânın cennet olsun aziz Erkin Eke!